BİR SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK SEYİRLİK: JOKER
Joker filmi üzerine öznel bir değerlendirme
Küçük
bir uyarı yaparak başlayalım yazıya: Filmi henüz izlememiş olanları da
düşünerek film ile ilgili çok ayrıntıya girmeden yazmaya çalıştım bu yazımı. Yine
de filmi izlemeden önce bu tür ayrıntıları bilmek istemeyenler, bundan
hoşlanmayanlar yazıyı filmi izledikten sonra okumayı tercih edebilirler.
Yazımıza
sosyolojik bir takım değerlendirmeler yaparak başlayalım. Hikâyenin geçtiği
GOTHAM, kaosun hâkim olduğu, zenginlerin çok zengin, yoksulların çok yoksul
olduğu, zenginlerin yoksulları kurtarmaya soyundukları, suç ve şiddetin
alabildiğince sıradanlaştığı, çöplüğün dibi olarak tanımlanabilecek bir
kenttir. Gotham’ın böyle betimlenmesi hiç tesadüf değildir aslında.
“Büyük Buhran” olarak anılan ekonomik kriz, borsanın çökmesi, banka ve şirketlerin iflaslarıyla 1929 yılında Amerika’da başlayıp tüm dünyayı etkisi altına almıştı. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. İşte BATMAN(Yarasa Adam) efsanesi de bu dönemin sonlarına doğru ortaya çıkmış, ilk çizgi romanı 1939 yılında basılmıştır. O dönemlerde ülkenin birçok yerinde suç oranları artmıştı.İnsanlar ekonomik olarak çok zor şartlarda yaşamaya çalışıyorlardı. Genel bir mutsuzluk hali yaygındı. Bu dönemde intiharlar çoğalmış, komedi filmleri çokça çekilmeye başlanmış, çalışmaktan yorgun, bitkin düşmüş, hedefleri bir hayalden öteye gidemeyen yoksul Amerikalılar, kısa bir süreliğine olsa da bu filmler sayesinde mutlu olmaya çalışmışlardır. Diğer yanda ise paranın büyük bir kısmını elinde tutan çok düşük bir azınlık, mutlu yaşamlarına devam etmekteydiler. Sistem, sistemin devamını sağlayacak şekilde mutlu azınlık tarafından düzenlenmekte, yoksul halkın bu kurallara uyması beklenmekteydi Ama bu ortamda çoğu zaman yoksulun yasa dışı işler çevirip kültürün gösterdiği hedeflere ulaşmaya çalışması dışında bir seçeneği kalmamaktaydı.
“Büyük Buhran” olarak anılan ekonomik kriz, borsanın çökmesi, banka ve şirketlerin iflaslarıyla 1929 yılında Amerika’da başlayıp tüm dünyayı etkisi altına almıştı. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. İşte BATMAN(Yarasa Adam) efsanesi de bu dönemin sonlarına doğru ortaya çıkmış, ilk çizgi romanı 1939 yılında basılmıştır. O dönemlerde ülkenin birçok yerinde suç oranları artmıştı.İnsanlar ekonomik olarak çok zor şartlarda yaşamaya çalışıyorlardı. Genel bir mutsuzluk hali yaygındı. Bu dönemde intiharlar çoğalmış, komedi filmleri çokça çekilmeye başlanmış, çalışmaktan yorgun, bitkin düşmüş, hedefleri bir hayalden öteye gidemeyen yoksul Amerikalılar, kısa bir süreliğine olsa da bu filmler sayesinde mutlu olmaya çalışmışlardır. Diğer yanda ise paranın büyük bir kısmını elinde tutan çok düşük bir azınlık, mutlu yaşamlarına devam etmekteydiler. Sistem, sistemin devamını sağlayacak şekilde mutlu azınlık tarafından düzenlenmekte, yoksul halkın bu kurallara uyması beklenmekteydi Ama bu ortamda çoğu zaman yoksulun yasa dışı işler çevirip kültürün gösterdiği hedeflere ulaşmaya çalışması dışında bir seçeneği kalmamaktaydı.
Geçtiğimiz
yüzyılın başlarından sosyolojinin en önemli isimlerinden biri olan Emile
Durkheim (1858-1917), yaşadığı dönemin şartlarına uygun olarak toplumsal dengenin bozulmasını tanımlayacak bir terim kullanmıştır: Anomi.
Anomi,
toplumsal “denge” ve bütünleşmenin bozulduğu durumlarda ortaya çıkan bireysel
davranışlardaki kuralsızlık ve normsuzluk durum olarak tanımlanabilir. Eski
kural ve normların varlığına rağmen yeni gelinen toplumsal aşamada bu kural ve
normlar bireyler üzerindeki bağlayıcılıklarını yitirmişlerdir. Toplumsal denge
ve dayanışma bozulmuştur.
Daha sonraları Robert King Merton (1910-2003) adlı
Amerikalı bir sosyolog, anomi kavramını toplumsal kültür açısından kabul gören
hedeflere ulaşmayla, bireylerin bu hedeflere ulaşmak için gerekli kurumlaşmış
meşru yolları ve araçları nasıl kullandıkları yolunda bir araştırmaya
gitmiştir. Merton, bireylerin kabul gören kültürel hedeflerine ulaşırken hangi
araçları kullandıklarını göstermeye çalışmıştır. Bunlardan biri olan “yenilikçilik”
yöntemine göre, birey hedeflerine yasal yollarla ulaşmadığında yasal olmayan
yollara, yani suça başvurmaktadır.
Tüm
bu teorik bilgiler, Gotham şehrinde olup bitenleri bir nebze olsa da açıklıyor
sanırım.
İşte
Batman, tam da böyle bir ortamda yaşadığı trajik bir olay sonrasında suçlularla mücadele etmeye
yemin etmiş, insanüstü güçleri olmayan, ancak sahip olduğu zenginlikle oldukça ileri düzeyde teknolojik aletler icat eden bir kahraman olarak karşımıza çıkar.
Dramatik eserlerin olmazsa olmazlarından biri de çatışmadır. Çizgi romandaki çatışma, genellikle kötü kahramanların yaptıklarıyla ortaya çıkar. Batman
bunlarla savaşır ve kazanır. Çatışmayı ortaya çıkarıp, sürdüren ve finalde ahlaki
mesajın okuyucuya kolaylıkla verilmesinden başka hiçbir
fonksiyonları olmayan bu kötülerin, neden kötü olduklarına dair çok fazla da
bilgi verilmez.
Batman’ın
en büyük düşmanı olan JOKER de bunlardan biridir.
Joker
filmi bu anti-kahramanın ortaya çıkışını anlatmaya çalışmaktadır.
Ancak
şunu da belirtmek de yarar var: Joker filmi, bol aksiyon ve özel efekt içeren
bir yeni DC Comic uyarlaması izlemeyi bekleyen seyircileri hayal kırıklığına uğratacaktır.
Psikolojik
ve sosyolojik kimi kuramlara uygun oluşturulmuş bir alt yapıya sahip olan Joker
filmi, klasik sayılabilecek bir senaryoya sahip. Komiklik yaparak var olmaya
çalışan Arthur Fleck’in hiç de komik olmayan hikâyesini anlatıyor. Arthur,
aslında trajik bir yaşam sürmektedir. Açılış sahnesinden başlayarak, seyirci
bununla yüzleştirilir. Kötülükleriyle tanınan Joker’e dönüşümünü tamamlayana
kadar yaşamı boyunca hep iyi olarak kalmaya çabalamış, karşısına çıkan her
umudun peşinden gitmeye çalışmış, sadece kendisinin değil hasta olan annesinin
de sorumluluğunu da üstlenmiştir. Annesi ona “Happy” diye seslenmekte, her
zaman gülmesini istemektedir. Güçsüz ve çelimsiz bir fiziği vardır. Üzerine
geçirdiği palyaço kıyafeti ve yaptığı makyaj onun bu yanının altını çizmektedir.
Çocuklardan oluşan bir çete Arthur’un elindeki levhayı kaparak kaçarlar.Genç adam, insanüstü bir
çabayla peşlerinden koşar. Ancak sokakta çetin şartlarda büyümüş, şiddetti
varoluşsal bir araç olarak görmüş bu yeni yetmeler, onu kıstırıp,ayakları altında
ezerlerken, “korkmayın vurun, o güçsüz biri” diyerek Arthur’un güçsüzlüğünü bir
kez daha anlatırlar bize. Bu olayın ardından gelen talihsizlikler, seyircinin
de bildiği sonun yaklaşmasını hızlandırır. Arthur, dönüşümünü tamamladığında “Eskiden
hayatımın bir trajedi olduğunu düşünürdüm, ama şimdi fark ediyorum ki aslında
bir komedi.” diyerek Joker'in neden her şeye güldüğünü anlatmaya çalışır bize.
Bir
beyin hasarına bağlı nörolojik rahatsızlığı olan, yediye yakın psikiyatrik ilaç
kullanan Arthur, günlük yaşamında bunun sıkıntılarını da yaşamaktadır. Görülmekten,
var olmaktan başka hiçbir beklentisi olmayan bu genç adam, yoksullara ücretsiz
hizmet sunan merkezdeki sosyal hizmet uzmanının bile onu dinlemediğinin farkındadır. O,
diğerleri için görünmezdir.
Filmin
sonlarına yaklaştıkça Arthur’un çocukluk çağı travmalarının onu yaşamını nasıl
şekillendirdiğini öğrenmeye başlarız. Babasız olarak büyümüştür. Bir rol modeli
yoktur. Arthur, ünlü bir sunucu ile baba-oğul ilişkisi içinde olduğunu bile
düşler. Başka düşleri olduğunu da sürpriz bir sahneyle öğreniriz.( Benim en
sevdiğim bölümlerden biriydi.)
Çocukluğunda
şiddete maruz kalmış, ama bu şiddet esnasında bile gülmeye zorlanmış zavallı
bir çocuktur. Ağlayamamıştır. Şiddet, onun için katlanılması gereken sıradan
bir şeydir. Belki de bu yüzden her şeye gülerek tepki vermekte, insanları güldürmeye
çalışarak bu çatışmasını azaltmaya çalışmaktadır. Ancak film boyunca kahkahalar
atan, yüzüne bir mutlu adam ifadesi yerleştiren Arthur, seyirciyi güldürmeyi
başaramaz.
Bir
eleştiri yazısında bir yazar, kötü kahramanların da iyi kahramanlar gibi, doğru bir şekilde anlatılmayı hak ettiklerin söylüyor. Bu söylem, genel toplumsal
değerler açısından ele alındığında kötünün, suçun, şiddetin yüceltilmesi şeklinde de okunabilir. Filme bu anlamda tepki duyulabilir. Ancak
ben bu düşünceye katılmıyorum. Film, şiddeti yüceltmediği gibi, sadece her şeyi
olduğu gibi ortaya koymaya çalışmıştır.
Toplumsal yozlaşma, özelde de buna eşlik eden bireysel yozlaşma belli
bir mesafe korunarak anlatılmaya çalışılmıştır. Film boyunca Arthur’a acırsınız,
çünkü hepimizin yaşayabileceği şeyleri hatırlatmaktadır. Sonra, yavaş yavaş
onunla ilgili yeni şeyler öğrenirsiniz. Gücünü iyi kalmak için sarf ederken,
birden toplumsal hiçbir şeyi kabul etmeyen, toplumun kabul etmediği şeyleri
komik bulan bir adamla karşılaşırsınız. Bu, seyirciyi irkiltir. Bir
yabancılaşma yaşasanız da onu takip etmeye devam edersiniz, en azından ben öyle
yaptım. Ancak yine de film bu tercihi bize bırakarak biter.
Filmin sonunda yönetmen bize orijinal Batman hikâyesinin temelini oluşturan olayı da gösterir.Bir sokak serserisi, ileride Batman’a dönüşecek olan çocuk Bruce Wayne’in gözleri önünde onun anne ve babasını öldürür.
Arthur(Joker)
ve Bruce(Batman); aynı şehirde, farklı sosyo-kültürel ortamlarda büyümüş,
şiddetin yarattıklarından paylarına düşeni yaşamış insanlardır. Her ikisinin de
çocukluk çağı travmaları vardır. Ama seçimleri birbirlerinden farklı olmuştur.
Aynı şehir, bir kahraman ve bir anti-kahraman yaratmıştır.
Joker
filmi, bize sadece kötünün olası ortaya çıkış nedenlerini psikolojik ve sosyolojik dinamikler üzerinden anlatmaya çalışan, güzel ve kaliteli bir seyirlik olarak sunmuştur, diye düşünüyorum. Bunu
yaparken neden-sonuç ilişkilerini bir dramatik eserden beklenecek düzeyde bir
mantık çerçevesine oturtmuştur. Filmin seyirci kitlesinin 18 yaş ve üstü olarak
belirlenmesi de çok yerinde bir karar olmuştur.
Yazıyı
bitirmeden önce, Arthur Flack karakterini canlandıran Joaquin Phoenix’in
oyunculuğunu çok beğendiğimi söylemek istiyorum. Bu yıl verilecek Oscar ödülünü
alır mı, orasını bilemem. Çünkü filmde bir anti-kahramanı oynuyor, seyircinin
bu karakterle özdeşleşmeyi seçme riski de mevcut. Akademi üyeleri, sırf bu yüzden, ödülü vermekte çekinceli davranabilirler.
Yaşam,
tercihlerimizden oluşur. İyi olmayı, iyi kalmayı seçmek çoğu zaman güçleşse de imkânsız
değildir. Bin sevgi ve saygıyla...
BİR SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK SEYİRLİK: JOKER
Reviewed by Seyfettin BABAT
on
Ekim 15, 2019
Rating:
HİÇ TARZIM DEĞİL, TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilFilmi izlemedim ama hakkında medyada baya birşey okudum. Sen de çok iyi analiz etmişsin Yurdagülcüğüm. Hiç belli olmaz en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülebilir baş kahramanımız. Emeğine sağlık. 😊🤚
YanıtlaSilKonuk yazarımız Seyfettin bey yazdı yazıyı.Ben de teşekkür ediyorum ona...
SilSevgilerimle...
Dipnotu gözden kaçırmışım 😇Seyfettin Bey e çokkkkk teşekkür ederiz. 😊🤚
Silizlicem tabiii :) bi de pedro almodovar ın son filmi çok çok iyimiş vizyonda o daa :)
YanıtlaSilUygun zaman olursa onu da izleriz.
SilTeşekkürler Deep :)
Kötüyüm ama hele bir sorun neden kötüyüm? Evet mutlaka altında bir sebep var ve bu genelde insanın çocukluğunda gizlidir. Yazıda GOTHAM a ait geniş bilgi ve tahliller çok hoşuma gitti. Bu arada Jokerin makyajında; dudakları gülerken gözünde yaş olması da hep dikkatimi çekmiştir.
YanıtlaSilJoker'in makyajı,beni de etkiledi..
SilTeşekkür ederiz :)
En kısa zamanda izleyeceğim. Çok güzel bir analizdi sosyolojik açıdan değerlendirilmesi en sevdiğim tarafı oldu. 🤗
YanıtlaSilKonuk yazarımız bir araştırma da yaptı yazı öncesi.Beğenmenize sevindik :)
SilMeslektaş kardeşim inanın böyle beni düşündürmeye sevkedecek psikolojik buhranlar yaşacagım filimleri fazla seyretme yanlısı degilim sen Kemal sunal falan anlat bana nolur
YanıtlaSilGOTHAM, kaosun hâkim olduğu, zenginlerin çok zengin, yoksulların çok yoksul olduğu, zenginlerin yoksulları kurtarmaya soyundukları, suç ve şiddetin alabildiğince sıradanlaştığı, çöplüğün dibi olarak tanımlanabilecek bir kenttir. Gotham’ın böyle betimlenmesi hiç tesadüf değildir aslında.
Film beni buhrana sokmadı ama tabi ki tercih meselesi...
SilSevgi ve saygılarımla...
Ben tüm yazıyı okumadım çünkü filmi izleyeceğim. Henüz ne yazık ki ne bu ne de Tarantino nun son filmi netflix ve amazona gelmemis ☹️. Gelir gelmez izleyip tekrar gelecegim okumaya😅
YanıtlaSilFilme dair fazla spoiler vermese de izleyip,yazıyla birlikte değerlendirme güzel olur.
SilŞimdiden iyi seyirler dilerim canım :)
Sinemada izleyemem ama netten izlemeyi düşünüyorum. Çok ayrıntılı bir tahlil olmuş. Çok teşekkürler Seyfettin Bey'e:)
YanıtlaSilEvet biraz araştırma yaptı film için.Biz de sana teşekkür ederiz şeker :)
SilFilm hakkında okuduğum en güzel yazılardan biriydi. Durheim'ın teorisiyle değerlendirmek ufuk açıcı olmuş. Filmi henüz izlemedim ve böylece daha sosyolojik açıdan bakarak izleyeceğim. Teşekkürler :))
YanıtlaSilBu güzel yorum için biz de tüm kalbimizle sana teşekkür ederiz Eylemciğim :)
SilŞimdiden iyi seyirler...
HAHA süper ya bu adam :D en son super kahramanları ızledım harli quenli olan hani harikaydı :P
YanıtlaSilEvet ya süper :)
SilTeşekkürler :)
Çok dozunda ve güzel bir inceleme olmuş. Filmi sinemada izlemiştim ve hayran kaldım. Oyunculuk ve konunun işlenişi bakımından kusursuzdu. Bana kalırsa da kötünün veya yanlış olanın gözünden vermek daha çarpıcı ve sorunun algılanması bakımından daha doğru bir yöntem. İyiyi iyi yapan özellikleri ve alt yapıyı sorguladığımız gibi tam tersini de yapmak gerekiyor. Bu film de bunun en güzel örneklerinden. Joker'e böylesine sempati duyup üzüleceğim aklıma gelmezdi.
YanıtlaSilHiç birimiz masum değiliz ki yargılayalım.Hepimizde var yani kötülük potansiyeli.Yorumunuz için teşekkür ederiz :)
SilBen, süper kahramanların yanında kötü birisi olarak gösterilen bir insanı, böyle dramatik ve ustaca anlatan ve izleyiciye ters köşe yaptıran (henüz) başka bir film izlemedim.
YanıtlaSilFilm kulübünde tartıştığımız,bizim de çok severek izlediğimiz bir filmdi.
SilTeşekkürler 😊