Seyfettin BABAT
“ŞAHSİYET”
Uluslararası Televizyon Sanat ve
Bilimleri Akademisi’nin ABD dışında yayınlanan televizyon yapımlarının en
iyilerini seçtiği ‘Uluslararası Emmy Ödülleri’nde bu yıl en iyi erkek oyuncu
ödülünü Şahsiyet dizisinde canlandırdığı Agâh Beyoğlu karakteri ile Haluk
Bilginer’in aldığını öğrenmemizle birlikte dizi yeniden gündemimize oturdu. Ben
de bu gelişmeden sonra izleyebildim diziyi.
Yönetmenliğini Onur Saylak’ın yaptığı, senaryosu
Hakan Günday’a ait olan Şahsiyet; oyuncu kadrosunda Haluk Bilginer dışında
Metin Akdülger, Şebnem Bozoklu, Hüseyin Avni Danyal, Necip Memili, Müjde Ar,
Şenay Güler, Ayhan Kavas, İbrahim Selim, Fırat Topkorur, Cansu Dere, Hümeyra
gibi isimleri de barındırıyor.
Şahsiyet; sinematografisi ile gerçekten
diğer Türk dizileri arasından sıyrılmayı başarıyor. Kurgusu, ses-ışık-mekân-renk
kullanımı, çarpıcı planları ile farklılığını ortaya koyuyor. Aksayan yönleri
yok mu, elbette var.
Dizinin konusunu çok fazla ipucu vermeden
kısaca şöyle anlatabilirim: Agâh Beyoğlu;
İstanbul’un Beyoğlu semtinde, karısının adını taşıyan apartmanda tek
başına sıradan yaşam süren bir adliye emeklisidir. Günün birinde Alzheimer
olduğunu öğrenir ve yaşamının geri kalan kısmını hiç beklenmedik bir şekilde
değiştirecek planını uygulamaya başlar. Yıllardır düşündüğü cinayetleri
işleyecek ve nasıl olsa hiçbirini hatırlamayacağı için de vicdan azabı duymayacaktır.
İşlediği cinayetlerin Komiser Nevra ile bir ilgisi vardır. Nevra, erkek egemen
bir kurumda var olmaya çalışan, dizi ilerledikçe geçmişindeki travmalarını da
göreceğimiz bir genç kadındır. Finalinde adalet ve hukuk kavramlarını
tartıştıran dizi, günümüzdeki birçok sorunu da, resmi geçit gibi, sıkmadan anlatmaya
çalışıyor: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın cinayetleri, ötekileştirilen insanlar,
günümüz gençliği, ikiyüzlü ahlak anlayışı, güç-iktidar ilişkisi vb.
Dizideki karakterlerin kişilikleri genel
olarak yaşadıkları çevre, anne-baba ilişkileri ve yaşamları boyunca yaşadıkları
çeşitli travmalar üzerinden Freudyen bir yaklaşımla oluşturulmaya çalışılmış.
Yer yer çok abartılı ve zorlama geçmişler kurulsa da dizinin kendi olay örgüsü
içerisinde mantıklı bir çerçeveye oturtabiliyorsunuz.
Ancak dizideki kahramanların dışında
ilgimi en çok çeken ayrıntı, Kambura adında, aslında var olmayan bir ilçenin
oluşturulmuş olmasıydı. İstanbul’a hem çok yakındır, hem de uzaktadır.
Dizide dünyaya geldiğimiz şehirlerin
bireyleri tanımlamada önemli olduğuna dair uzun bir replikle, coğrafyanın bir
ölçüde kaderimiz olduğu ön kabulünün altı çizilir.
Kambura; adadır ve ince bir köprüyle
anakaraya bağlıdır. Havadan çekilen genel planlarla yalıtılmış olduğu duygusu
pekiştirilir.
Dışarıdan bakıldığında tipik bir taşra
kasabasıdır. Geleneksel anlamda yakın ve sıkı bağları ifade eden, genellikle
yaşam boyu süren, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri olduğunu görürüz. Büyük
şehirlerde yaşayanlar için çok geçmişte kalan yaşantılardır.
Dizi ilerledikçe sırlarını öğrenmeye
başlarız Kambura’nın. Bireysellikten uzak kolektif bir bilincin hüküm sürdüğü
Kambura, muhafazakâr aynı zamanda ikiyüzlü bir ahlak anlayışının hüküm sürdüğü
bir küçük ilçedir. Aslında göründüğü kadar sıradan olmadığını, hatta biraz da
tekinsiz olduğunu hissetmeye başlarız.
Kambura’nın, İstanbul’un bir ilçesi
olarak bu şekilde kurgulanması bir sosyoloji öğrencisi olarak çok ilginç geldi
bana. Sözünü ettiğimiz hayali ilçe, sosyoloji biliminin kurucularından kabul
edilen Alman düşünür Ferdinand Tönnies’in (1855-1936) Topluluk-Cemaat/Cemiyet
(Gemeinschaft/Gesellschaft) kavramsallaştırmasına uygun bir şekilde tasarlanmış
gibi duruyor.
Kısaca bu düşünürün ileri sürdüğü
düşüncelere bir göz atalım isterseniz. Tönnies’in bu kavramlaştırması toplumsal
tiplerin analitik bir betimlemesidir ve idealize edilmiş kavramlardır. Bir
başka deyişle ne tam olarak bir cemaatten(Gemeinschaft), ne de tam olarak bir
cemiyetten (Gesellschaft) söz edilemez.
Tönnies, akrabalık ve komşuluk
ilişkilerinin daha yoğun olduğu cemaatlerin (Gemeinschaft), rasyonel iradenin hâkim
olduğu cemiyetlere (Gesellschaft) dönüşmesinin insanı toplumsallıktan
yalnızlığa savuran yabancılaştırıcı etkisi olduğunu, bunun da onun sonunu
hazırlamakta olduğunu düşünüyor, cemiyetlerin eninde sonunda cemaatlere
dönüşebileceğini ileri sürüyordu. Yani bu kavramsallaştırmayı yaparken
toplumların, Durkheim’ın (1858 - 1917) ileri sürdüğü gibi basitten karmaşık
yapılara doğru doğrusal bir evrimsel süreçle gelişmeyeceğine inanıyordu. Durkheim,
bu geçişi bir toplumdaki insan sayısının ve insanlar arası etkileşim
yoğunluğunun artmasıyla açıklarken; Tönnies, endüstrileşme, kentleşme ile insan
ihtiyaçlarının değişmesi sonucu doğal veya rasyonel irade arasında yaptığı
seçim olduğunu ileri sürmüştür.
Tönnies’in Cemmat (Gemeinschaft)
toplumunda biz duygusu hâkimdir; dayanışma ortak isteme dayalıdır; topluluğun
ortak çıkarları bireysel çıkarlardan üstündür; dayanışma organik bir
dayanışmadır; toplumsal yaşamda töreler egemendir; inançların ve dinin önemli
bir ağırlığı vardır. Weber’in (1864-1920) tanımladığı bir patrimonyal liderleri
vardır. Cemiyetlerde ise bunun tam tersidir.
Max Weber (1864-1920) |
Kambura, bu cemaat(Gemeinschaft)
tanımıyla neredeyse tümüyle örtüşen bir toplumsal yapıya sahipmiş gibi anlatılıyor
dizide. Onu anakaraya bağlayan ince köprü ile cemiyet(Gesellschaft) kavramsallaşmasına uyan İstanbul’la bir ilişki
halindedir.
Kambura, İstanbul gibi olmak istemesine rağmen, geleneksel homojen
yapısına sıkı sıkıya bağlıdır. İstanbul ise tüm heterojenliğine rağmen,
Tönnies’in de duyduğu gibi, romantik bağını koparmak istememektedir.
Kambura’da
sıcak ilişkilerin yaşandığını düşünen İstanbullular, eski güzel günleri anımsatan
bu ilçeye özlem duymakta, kimileri emekli olunca buraya dönmekte, dönemeyenler
ya da dönemeyecek olanlar da hafta sonu tatillerini burada geçirmek
istemektedirler. Yine de günümüz dünyasında İstanbul, tam olarak Kambura’ya
dönüşmeyeceği gibi, Kambura da tam olarak bir İstanbul’a dönüşmeyecektir, buna
sonuna kadar direnecektir. Bunun nedeni, elbette sadece sahip olunan toplumsal
değerleri korumak değil. Toplumsal yapıların oluşmasına katkısı olan yerel /küresel
siyasal, ekonomik ve iktidar ilişkilerini de göz ardı etmek çocukça bir saflık
olur, diye düşünüyorum.
Kambura ahalisine dönecek olursak, şu
veya bu şekilde birbirlerine duygusal olarak bağlıdırlar. İlişkileri yüz
yüzedir. Kamburalı olmak, birey olmaktan uzak olmaktır.
Geleneksel yapıya sıkı
sıkıya bağlanmaktır. İlçenin çıkarları her şeyden üstündür. Korunması gereken toplumsal
değerler için yaptırımları uygulayacak ve içlerinden çıkacak bir baba figürüne
de ihtiyaçları vardır. Dizideki Cemil karakteri bunu karşılamaktadır.
Kamburalıların kendisine sunduğu yaşamın tüm fırsat ve zenginliğini, onu var ettiğini
düşündüğü toplumun değerlerini korumak için kullanacaktır. Bu değerler,
herkesçe yok sayılan ikiyüzlü ahlak anlayışının yarattığı bir trajediyle
sarsılacak olsa bile, kasabanın namusu her şeyden önemlidir. Bu trajediler
hatırlanmamalı, hatırlatılmamalı, üstü bir şekilde örtülmeli, yok sayılmalıdır.
Şahsiyet, “dizi formatında” olsa bile,
ülkemizin yakın geçmişinde yaşanmış, unuttuğumuz ya da üstünü örttüğümüz olayların
bir kısmını hatırlatmaya çalışmıştır. Dizide belki de bu yüzden sıklıkla “hatırla”
ve “hafıza” sözcükleri kullanılmıştır. Üstelik hikâyenin çıkış noktası da
Alzheimer hastalığıdır. Her şeyi, hatta kendini bile unutmakla lanetlenmiş bir
hastalıktır.
Şahsiyet sürprizli bir finalle son bulur. Her
şey başladığı yerde biter. Çember kapanmalıdır. Yaşananlar hatırlanmalı ve
yüzleşebilme cesareti gösterilmelidir.
Bireysel hafızanın yitip gitmesi ne
kadar kötüyse, bundan daha kötüsü toplumsal hafızanın yitip gitmesidir.
Şahsiyet dizisini izleyen ya da
izleyecek herkesin de gördüğü ve görebileceği gibi farklı açılımları olan bu
dizinin yaptığı hatırlatmayı ciddiye almak gerektiğini düşünüyorum.
Kambura’yı hatırlayın!
Yeni yılın sevgi, barış, mutluluk, huzur,
bolluk ve bereketiyle gelmesi dileğiyle hepinizi bin sevgi ve selamla
kucaklıyorum.
KAMBURA’YI HATIRLA!
Reviewed by Seyfettin BABAT
on
Aralık 27, 2019
Rating:
Haluk Bilginer sevdiğim oyuncular dan biridir ....Bu diziyi kaç kere izlemek istedim ama olmadı şimdi sizin yazınızda yer alınca hemen gelip okudum 😊... gerçekten yerinde ve doğru konulara değinmiş siniz ..ah ah İstanbul dedim okurken 😊.. Yüreğinize kaleminize emeğinize sağlık..en kısa zamanda izleyeceğim 😊 sevgiler....Yeni yıl da herşey gönlünüzce olsun inşallah....
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim yazıyı okuyup,değerli düşüncelerinizi paylaştığınız İçin.Ben de her şeyin gönlünüzce olduğu güzel bir yıl diliyorum.🤗😍
SilÜzerinde uzun uzun düşündüğüm mesajlarını irdelediğim bir dizi olmuştu.Sosyoloji ile iyi bağlamışsınız.Ben daha çok bireysel adalet arayışının yaygınlaşması ve normalleşmesinden endişe duyuyorum.Bireyler kendi adaletini gerçekleştirmeye çalışırsa iş nereye varır.Peki adalet güven vermiyorsa ne yapılabilir ? Kötünün cezalandırılması içimizi soğutsa da kötü! olanı belirlemek subjektif ölçülere bırakılabilir mi ? vs vs İnsanların sosyal medyadan adalet aradığı bu zamanda dizinin Sinematografisinden çok mesajlarına takıldım .Sorularım çok ama cevaplarım maalesef karmakarışık :)
YanıtlaSilYazı hakkındaki değerli düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.Herkesin kendi adaletini sağladığı bir düzen,yine birçok düşünürün de söylediği gibi toplumsal yaşamdan önceki doğal yaşam dediğimiz dönemlere aittir. Rousseau, Hobbes, Locke ve Kant; doğal yaşamdan toplumsal yaşama geçişte insanların gönüllü olarak katıldığı bir toplumsal sözleşmede her iki tarafın da (insanlar ve onların yetkilendirdiği devlet) ben üstlerine düşeni doğru ve eksiksiz yaptığı durumlarda toplumsal barış,adalet,huzur ve güvenin sağlanmasının mümkün olabileceğini söylerler.Bu denge bozulmaya başladığında insanlar doğal yaşamın gerektirdiği bireysel adalet anlayışlarına kaymaya başlarlar.Bu da toplumsal barış, huzur ve güvenliği tehdit eder.Yeni yılın sağlık,huzur,mutluluk getirmesini diliyorum.
SilDiziyi ilk çıktığı zamanlarda izlemiştim ve tekrar izlesem sıkılmayacağım bir dizi olduğunu düşünüyorum. Haklısınız ben de çok etkilenmiştim ve başlığınızı görünce yazıyı okumadan geçemedim. Bilimsel açıdan ele almanız da çok hoşuma gitti. Bahsettiğiniz Alman düşünürü tanımıyordum ve teorisini de bilmiyordum ama ben de size hak verdim okuyunca. Dizi onun düşüncelerine ayna tutuyor gibi gözüküyor. Keşke dizideki olaylar, gerçek dünyada hiç yaşanmasa
YanıtlaSilYazıyı okuyup,değerli düşüncelerinizi paylaştığınız İçin çöl teşekkür ederim.Yeni yılda sağlık,mutluluk ve huzur diliyorum.
SilDiziyi seyretmiş ve ben de çok özel bulmuştum.
YanıtlaSilGerçekten de özel ve diğerlerinden farklı bir dizi.Benzerlerinin değil,daha da iyilerinin üretilmesi dileğiyle yeni yılınızı kutluyorum.
SilŞahsiyet dizisine çok farklı bir perspektifle bakmışsınız ve bu yazı çok orjinal. Kambura & İstanbul arasındaki kıyaslamalar da öyle. Son yazımda en beğendiğim diziler arasında göstermiştim, bu yazıya link vermek isterim izin verirseniz.
YanıtlaSilDeğerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.Sosyoloji bu alanlarda yapılmış birçok araştırma ve çalışma yönünden zengin bir bilim.Dilerim ülkemizde de bu yönde çalışmalar yapılır.Yeni yılınız kutlu olsun.
SilBen de ödülden sonra iki gün gibi kısa bir sürede izledim. Gerçekten önemli ve kaliteli bir yapım..
YanıtlaSilYazıyı okuyup, değerlendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.Daha iyilerinin üretilmesi dileğiyle yeni yılınızı kutluyorum.
SilDizi kültürüm hiç yok
YanıtlaSilAma yazmış olduğun yazı sayesinde kaliteli bir dizi olduğunu anladım
vaktim kalırsa bir bakayım:)
Şahsiyet,herkesin farklı açılımları yakalayabileceği bir dizi olmuş.İzleyebilmeniz dileğiyle yeni yılınızı kutluyorum.
SilBende açık konuşmak gerekirse Haluk bey ödül alana kadar diziden bi haberdim ama saolsun hem ödülü alıp geldi hem Türkiye'den bir kere daha yurt dışında bahsettirdi. İzlemek fırsatı olmadı ama muhakkak izleyeceklerim arasında çok güzel yazıya aktarmış hemde farklı yönleriyle elinize sağlık
YanıtlaSilBeğenmenize sevindik :) Öyleyse şimdiden iyi seyirler dileriz :)
SilŞahsiyeti seyretmistim merakla Haluk bilginerin bu dizi ile ödül almasına sevindim
YanıtlaSilHaluk Bilginer,iyi bir oyuncu gerçekten...
SilYeni yıl sizler için sağlık, mutluluk ve huzurla dolu bir yıl olsun; Yeni yılınız kutlu olsun Yurdagül Hanım, Sevgilerle.:)
YanıtlaSilSize de mutlu yıllar dilerim :)
SilHaluk Bilginer ve Müjde Ar sevdiğim oyuncular. Bu diziyi bilmiyordum, her Türkçe yayına ulaşamıyorum ama nette bulabilirsem izlemek isterim. Konu da oldukça ilginç ☺️
YanıtlaSilMerhabalar Derya Hanım,diziye Puhu TV üzerinden ulaşabilirsiniz.İzleyince,sizin de seveceğinizi düşünüyorum.Mutlu yıllar.🤗😍
SilÇok teşekkür ederim puhu tv te bakacağım ☺️
Silİyi seyirler Deryacığım :)
Silhımm güzeeel yaklaşım olmuş. geçenlerde bir haftasonu başlayıp bitirdim. blogumda anlattım. oyuncular iyiydi genelde. konu da ilginç ama dizi çok ortalama idi. parlak ama eh işte :) ama, peki, anlattığın, kambura, o ada, neresiymiş, yani, filmde gözüken o ada görüntüsü gerçek değil, öyle bir ada yok. acaba filmin mekanı neresi? kambura olarak neresi kullanılmış acaba?
YanıtlaSilMerhabalar.Yazıyı okuyup değerlendirdiğiniz için teşekkür ederiz.
SilDizide Kambura adıyla geçen belde gerçekte yok.
Ama dizide kullanılan yarımada görüntüsü gerçek,Ulubatlı gölü kenarındaki Gölyazı beldesine ait.
Gölyazı,Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı bir belde.
Bu belde daha önce de bir kaç dizi ve film çekiminde mekan olarak kullanılmış.
Onur saylak başarılı bir oyuncu, yönetmenmiş aynı zamanda ve tabi Haluk Bilginer...Diziyi duymamıştım. Çok teşekkür ederim tanıtım için. İzlerim inşallah yakın zamanda.
YanıtlaSilTürk dizilerine bakacak olursak,kaliteli bir iş diyebilirim.Şimdiden iyi seyirler dilerim :)
Silİçinde yaşama dair bir çok mesaj batrındıran, Haluk Bilginer'in çok iyi oyunculuğu ile can bulmuş güzel senaryo. Detaylı analiniz ve yakladığınız benzerlik çok ilgi çekici.
YanıtlaSilBlogumuzun Yazarı Seyfettin bey,bu yazı için baya araştırma yaptı,uğraştı sağ olsun :)
SilTeşekkürler :)
İzlediğim en iyi ve başarılı yerli dizi diyebilirim . Yabancı yapılara belki de en yakın dizimiz. Çok başarılı ve sürükleyici.
YanıtlaSilKesinlikle aynı fikirdeyiz :)
Sil